24 Şubat 2011 Perşembe

Sabri Ugan ile Gündem


MeS önsözü : Arkadaşlar röportajı Sabri Abi'den geldiği gibi tüm doğallığı ile yayınlıyorum. Kendisine teşekkürleri bir borç bilirim. Bu blog kendisini hiç bir zaman unutmayacak.

CEVAPLAR ÖNCESİNDE SABRİ UGAN ÖNSÖZÜ: İçtenlikle cevapladım ama sonra dönüp kontrol etmedim. Gördüğünüz tüm imla hataları blog sahibinin sorumluluğundadır. J
Bir not daha: Bu sorular bana yönetildikten sonra yoğunluk nedeniyle biraz geç cevapladım. Gelişen olaylar oldu. O olaylarla ilgili sorularınız olursa, ne düşündüğümü merak ederseniz, elimden geldiğince okuyucu yorumları içerisinde onlara da cevap vermeye çalışırım.
Buyrun bakalım J


-Gündem ile ilgili konuşmaya başlarken çok üzücü bir olay geliyor aklıma. TT Arena'da taraftarlar tarafından atılan bir şişeyle kafası kırılan genç Batuhan'dan yola çıkarak Türk Sporu'ndaki şiddet hakkınde ne düşünüyorsunuz?

SU: Kim onlar? Taş atanlar? Döner bıçakları, demir çubuklar, kasaturalarla maça gelenler? Bir arada yaşadığımız insanlar. Bakkalda, sinemada, kahvede, otobüs duraklarında, plajda, barda karşımıza çıkan senin benim gibi insanlar… Uzaydan gelmiyorlar. Şiddeti “futbol” olarak kategorize etmek yanlış, Şiddet okulda da var, trafikte de… Çözüm mü? Uzun vadede eğitim-kültür, kısa vadede caydırıcı hukuki cezalar. Benim de bir oğlum var. Söylediklerimi okuyan yüzlerce insanın da mutlaka Batuhan yaşlarında sevdikleri var. Onlarla birlikte hayatı paylaşma hakkımızı elimizden almaya kimin hakkı var?

-Spor Toto Süper Lig'in de sizce şampiyonluğa en yakın takım hangisi?

SU: Bilemedim uzun bir cevap mı istersin, kısa mı? Ama biraz uzun tutmayı tercih ederim… Ben bu soruya cevap verirken, Fenerbahçe futbolseverler açısından seyir zevki yüksek karşılaşmada Beşiktaş’ı 4-2 yenerek maç fazlasıyla liderliğe yükselmişti… Bir şampiyonluk adayında olması gereken tüm unsurlara sahip şu anda Fenerbahçe. İstim üzerindeler. Bu görüntüsüyle şampiyonluğa Fenerbahçe’yi daha yakın görüyorum…
Ama; yabancı haklarını iyi kullanan takımlar güç dengesindeki uçurumu ortadan kaldırdılar. Artık kolay maç yok. Ne Trabzonspor, ne Bursaspor bu yarıştan elbette kolay kolay vazgeçmeyecek. Süper Lig’de değişen şu oldu. Bugünkü durumuyla artık ligin son sırasındaki Kasımpaşa bile kolay rakip değil… Bakın; görünen o ki, Beşiktaş ve Galatasaray Avrupa’ya ancak Türkiye Kupası’nı alarak katılabilir. Tamam, köprünün altından daha çok sular akacaktır. Yine de rahatlıkla söyleyebilirim ki; bu görüntüsüyle ne Galatasaray’ın ne de Beşiktaş’ın, bu Gaziantepspor’u elemesi mümkün değil.
Türk futbolu açısından güzel bir nokta bu.. Şunu kabul edelim. Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş futbolun lokomotifidir… Belki bu tablo onlara vizyonlarını biraz daha büyütmek zorunda oldukları gerçeğini hatırlatır.

-STSL'de sizi hayal kırıklığına uğratan ve yaptığı çıkışla şaşırtan takım hangisi?

SU: Bakıp da hayal kırıklığına uğradığım takım yok… Tabloya kalbinizle değil biraz daha akıl ve mantıkla baktığınızda bir takım gerçekleri rahatlıkla görebiliyorsunuz. Galatasaray’ın bulunduğu yer, içinde bulunduğu durum ve kadro yapısına baktığınız zaman doğru orantılı… Şaşılacak bir şey yok. Beşiktaş kadrosunun ikiye ayrıldığını hep söyledik… Hücum yapanlar ve savunanlar… Q7, Guti, Simao yıldız futbolcular. Alınmalarına hiçbir itirazım yok. Ama onlar savunma yapmazsa Beşiktaş takım olamaz. Beşiktaş takım olamamanın, takım savunması yapamamasının sıkıntısı yaşıyor. Fenerbahçe kadro olarak iyi. Belki onlar da takım olma sorunu yaşadılar ama Antalyaspor galibiyeti Fenerbahçe için dönüm noktası oldu adeta.. Kadıköy’deki Trabzonspor galibiyetiyle liderlik koltuğuna bir elleriyle de onlar yapıştılar.
Karabükspor alt ligden gelen ve teknik direktörünü değiştirmeyen bir takım. Bulundukları yerden daha iyi çıkmalarını “Demek teknik direktör değiştirmeden de oluyormuş” düşüncesinin yerleşmesi için istiyorum.  Eskişehirspor  ve Manisaspor Teknik Direktör değişikliği sonrasında müthiş bir çıkış yakaladılar. Ama benim merak ettiğim Kasımpaşspor… Bakalım üst üste aldıkları 2 galibiyetin devamını getirebilecekler mi? Eğer bu galibiyet serisine devam ederlerse, ligin alt sıralarına da ayrı bir format atmış olacaklar.

-Alex ile Fenerbahçe arasındaki flörtün 2 yıl daha uzaması ve Alex hakkındaki görüşlerinizi kısaca alabilir miyiz?

SU: Hiç ağzımda gevelemeyeceğim… Alex Türkiye’ye gelip de takımına en fazla katkı yapan isimler listesinin zirvesinde. Hiç başka futbolcularla kıyaslama falan yaparak zaman da kaybetmeyeceğim. Alex Fenerbahçe’nin olmazsa olmazlarından. Tek handikabı, Alex’in teknik direktörleri belirli bir taktik anlayışına sıkıştırması. Nitekim Aykut Kocaman da bunun altını çiziyor yaptığı röportajlarda.. Ama böyle oynadıkları sürece sistem Alex kapasitesindeki yıldızların üzerine kurulur. Yine de her duruma ayak uydurma anlamında Fenerbahçe’nin Alex olmadan da oynamasını öğrenmesi gerekiyor.

-Sezon başında Fenerbahçe eski oyuncularından Aykut Kocaman'ı sonra devre arasında Galatasaray Gheroge Hagi'yi takımın başına getirdi. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz eski oyuncuların takımların başına getirilmelerine? Biliyorsunuz ki daha önceden "harcama"lar olmuştu eski futbolcuları.

SU: Ben bütünlükten yanayım… Eğer Fenerbahçe taraftarı Aykut Kocaman’ın teknik direktör olmasına yüzde 80 gibi büyük bir onay veriyorsa, hatta en kara günlerde bile desteğini bu oranın altına indirmiyorsa kim ne diyebilir ki? O halde Aykut Kocaman Fenerbahçe için doğru bir tercihtir. Hagi konusunu da bu şekilde değerlendirmek gerek. Ben Galatasaray’ın Rijkaard sonrasındaki durumunun bir “geçiş dönemi” teknik direktörüne ihtiyaç gerektirdiği gerçeğinin altını çizdim. Fatih terim, olmazsa Hagi bu anlamda doğru olarak nitelendirdiğim tercihlerdi. Tekrar söylüyorum. “Geçiş dönemi olarak”… Galatasaray taraftarının Hagi’nin teknik direktörlük yetenekleriyle ilgili soru işaretleri var. Bu işaretleri Hagi’nin taktik zekası kaldıracak ya da artıracak. Ama şahsi fikrim şudur. Lokomotif takımlar sadece “Mücadele” gücü yüksek takım kurmazlar. Büyük takımlar taraftarlarına daha fazlasını vermek zorundalar… Geniş vizyon… Hagi’yi de bu geniş vizyon kavramı içinde değerlendirmek gerekiyor.


-Sizce Galatasaray da 10 yıl içinde ki gerilemeleri hangi etkenlere bağlıyorsunuz? Yönetim? Teknik Heyetler?

SU: Hepsinden biraz… Yönetimler futbolcu transfer ederler, teknik direktörler de o futbolculardan takım oluştururlar. Bir yanlış diğer doğruyu da götürür… Galatasaray çok borçlandı. Bu borç yükü, Galatasaray’ın futbol alanındaki vizyonunu küçülttü. Vizyon küçülünce, diğer takımlar arasında büyük fark kalmadı. Mesela şöyle söyleyebilirim: Gaziantepspor’un kalesinde (Doğru yazılışını aramayacağım, doğru telaffuz da edemiyor olabilirim) Karcemarskas varken, Galatasaray Zapata’dan daha iyisini bulabilmeli… Önemli olan söylediğim gibi vizyon…


-"Arda Turan" Aslan Yürekli Kaptan adlı kitabın yazarı olarak, Arda Turan ile ilgili düşünceleriniz ve gelecek için Arda'ya önerileriniz nelerdir?

SU: Arda’yı seviyorum. Hiç birimiz 20 yaşımızda 10, 30 yaşımızda 20, 50 yaşımızda 30 yaşımızdaki gibi yaşamıyoruz… Arda da yaşaması gereken neyse, kalbinden geçen neyse onu yaşıyor. Ama işte dekor o kadar önemli ki. Galatasaray bekleneni veremeyince Arda’nın atığı her  adım göze batıyor. Ben Arda’nın yerinde olsam mutlaka İngilizce ve İspanyolca öğrenirdim. Bunu kendisine de söyledim J

-Beşiktaş'ın transferleri sizce doğru transferler mi? Yoksa spekülatif mi?

SU: Beşiktaş kaliteleri tartışılmayacak futbolcular aldı… Bugün alınan sonuçlar o transferlerin yanlış olduğu anlamına gelmez. Söylediğim gibi yöneticiler futbolcu alır, teknik direktör o futbolculardan takım yapar. Ama birinin yanlışı diğer doğruyu da götürür. Burada yanlış, alınanlar değil, alınmayanlarla ilgili.. Beşiktaş ön tarafa gösterdiği özeni savunmaya da göstermeliydi… Schuster ‘in elinde biraz daha savunma seçeneği olmalı ayrıca yıldızlara takım olmanın önemini anlatmalı ve takım savunmasını geliştirmeliydi…

-Serdar Adalı'nın tehditkar açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

SU: Serdar bey de biliyordur bunların yanlış olduğunu… Ama bazen bu açıklamalar kaçınılmaz oluyor. Çünkü taraftarınız sizden böyle çıkışlar bekliyor. Şöyle olsun… Bu konuda sadece hak mahrumiyetleri değil, para cezalarının da uygulanması taraftarıyım.. Ama hakça… Adil ve standart…

-Trabzonspor'un 2. yarının ilk 3 maçında kaybettiği 7 puanı nelere bağlıyorsunuz?

SU: Kötü haber geldi mi üst üste gelirmiş… Bir puan kaybı tereddüdü beraberinde getirdiğinde kendine güven azalır, stres çoğalır. Futbolda kaybetmek de doğal sonuç. Önemli olan bunun psikolojik ve teknik olarak üstesinden gelebilmek. Tabi bunda Trabzonspor’un yaşadığı sakatlıkların da etkisi var. Trabzonspor ilk yarı boyunca her futbolcusundan üst düzey verim aldı. Form düşüklükleri olacak ve bunun skora yansıması da doğal. Söylediğim gibi, artık kolay maç kalmadı. Düştü gözüyle bakılan Kasımpaşa bile can havliyle saldırıyor.

-Bursaspor ve Kayserispor'dan yola çıkarak Türk futbolunda ki "Anadolu Devrimi"ni kısaca değerlendirir misiniz?

SU: Türk futbolunu ileri götürecek hamleler… Bakın… Her birimiz bir takımı tutuyor olabiliriz. Gönül verdiğimiz takımın her maçını kazanmasını isteyebiliriz. Ama bu futbol adına sağlıklı  bir düşünce değil. Hiç kimse farkında değil ama Avrupa arenasında bu tablomuz devam ederse yakında statü gereği daha az takımla katılıp, daha fazla ön eleme oynamak durumunda kalacağız. Ayrıca kulüplerimiz ve milli takımımız eleme turlarında daha güçlü rakiplerle eşleşecek. O zafer günleri artık gerilerde kaldı. Bunun önüne geçmenin öncelikli yolu, rekabetçi bir lige sahip olmaktan geçiyor. Ligde şampiyon olmuş takımları bir yana bırakarak konuşuyorum…  Kayserispor, Gaziantepspor hatta Eskişehirspor zirve mücadelesi yapacak potansiyele sahip takımlar. Bursaspor ve Trabzonspor’u da içine alarak söylüyorum; Kayserispor ve Gaziantepspor özellikle yabancı seçimlerini çok iyi yapıp, Türk futbolcu kalitesini artırınca bir anda Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş gibi takımların kalitesini yakaladı. Bu durum, “büyükler” dediğimiz Türkiye’nin futbol lokomotiflerine hız getirecektir. Getirmek zorunda. Böylece Türk futbolu kalitesini ve gücünü artırabilecek. Bir başka deyişle, Anadolu Takımları sadece kendi tarihleri için değil aynı zamanda Türk futbolu açısından da misyon sahibi durumundalar.


-Mikrofonlar kapandığında Sabri Ugan nasıl biridir?

SU: Bak bunu benim adıma yıllar yılar önce en sevdiğim yazarlardan Halil Cibran yazmış… O kadar ben ki, özetliyorum:

Dostum, göründüğüm gibi değilim.
Görünüş sadece giydiğim bir elbisedir. Senin sorgularından beni, benim kayıtsızlığımdan seni koruyan, özenle örülmüş bir elbise.
Ne söylediklerime inanmanı, ne de yaptıklarıma güvenmeni isterim … Çünkü sözlerim senin aklından geçenlerin dile getirilmesinden, yaptıklarımsa umutlarının eylemleştirilmesinden başka bir şey değildir.
“Rüzgar doğuya esiyor”  dediğin zaman “evet, doğuya esiyor” derim:  Çünkü düşüncelerimin rüzgarda değil, deniz üzerinde dolaştığını bilesin istemem.
Denizlerde gezen düşüncelerimi anlayamazsın, zaten anlamanı da istemem. Bırak denizimle başbaşa kalayım.
Senin için gündüz olduğu zaman dostum, benim için gecedir:  Böyle olsa da ben yeşil tepelere değerek oynayan öyle vaktini, vadiden süzülen mor gölgeleri anlatırım; çünkü sen ne karanlığımın türkülerini duyabilir, ne de yıldızlara çarpan kanatlarımı görebilirsin.. Görmemenden, duymamandan hoşnudum ben.  Bırak gecemle başbaşa kalayım..
Dostum, sen iyi, ihtiyatlı, akıllısın; hayır sen eksiksizsin… Ben de seninle ölçülü ve düşünerek konuşurum.
Oysa ben deliyim. Ama gizliyorum deliliğimi. Bırak deliliğimle başbaşa kalayım.
Dostum, sen benim dostum değilsin, ama ben bunu sana nasıl anlatacağım?
Benim yolum senin yolun değil, gene de birlikte yürüyoruz elele.


-Kitabınız hakkında söylemek istedikleriniz?

SU: Arda Turan… Şimdi hemen birçok insan burun kıvıracak. “Neden Arda Turan” diye soracak… Ben Arda Turan’ı yazmak istedim, yazdım. Ama mesela bir Alex’i, bir Necip’i, bir Sercan’ı da onları yakından tanıyanlardan okumak isterim. Ben Arda’yı yazdım, umarım en kısa zamanda onları da okurum..
Arda ama, bu yaştaki Arda değil… Ben 6-7 yaşında sokaktaki bir miniğe odaklandım, sonra annesi o’nu elinden tutup Galatasaray alt yapısına getirdi. Ve şans yüzüne güldü. Galatasaray formasını giydiği ilk maçta da noktaladım… Doğrusunu söylemek gerekirse bu bir çocuk kitabı. Çocukların seveceği bir kitap. Ama hep söylüyorum, büyükler ellerine aldıklarında çocuklar biraz beklemek zorunda kalacaklar J Özellikle Arda ile annesi arasındaki ilişkiyi –kendimle özdeşleştirip- çok iyi ifade ettiğimi düşünüyorum… Kitapla ilgili söyleyeceğim son cümle şu: Eleştirebilirsiniz… Sonuna kadar hakkınız var. Ama ben kitabı okuduktan sonra yapılan –yerin dibine soksa da- eleştirilere saygı duyarım”

-Spikerliğe başlamaya basıl karar verdiniz?

SU: Gazeteciydim.. Güzel yazıyordum ( işimle ilgili konularda alçakgönüllü değilim) J güzel yazdığım kadar güzel konuştuğumu da biliyordum. Sanırım bu kader.. Düşünüyorum da, sanki yaradan adım adım beni şu anda bulunduğum noktaya özel bir planla getirmiş… Bu anlamda kendimi şanslı bir insan olarak kabul ediyor ve bulduğum her fırsatta allaha teşekkür ediyorum.

-Unutamadığınız maç?

SU: Çok… J Finlandiya: 2 Türkiye: 4, Galatasaray: 3 Real Madrid:2, Chelsea:0 Beşiktaş: 2… Şampiyonlar Ligi’nde 4 finalim… İtalya’da Montecatini’de Voleybol Milli Takımımız’ın Dünya Şampiyonası’na gittiği eleme grubu maçları, 1997 Avrupa Kupa Galipleri Kupası Finali… (Barcelona –P.S.G. yerinden anlattığım ilk maç) Bir de Mancester United – Fenerbahçe, hani Fenerbahçe’nin  Old Trafford’da 1-0 kazandığı maç.. O maçı da Süper FM’den anlatmıştım… Ben balık hafızalıyım. Şimdi bir maçı çıkarıp “Bir de şu maç var” diye “Aaaa eveeeet” diye cevap veririm J

-Maç anlatırken başınıza gelen en ilginç olay?

SU: Finlandiya – Türkiye maçı sırasında.. Helsinki Olimpiyat Stadı’ndayız. Yüksekte ve in cin top oynadığı bir kabinden anlatıyorum. Maçın daha ilk dakikaları sayılır.. Gürültüyle kapı açıldı… Üç beş kişi bir anda bulunduğum yere girdiler… “Yok yok” dedi birisi “Bu Finlandiyalı” J
Sonradan öğrendim ki, birkaç metre yan tarafımdaki kabinde maçı TRT adına radyodan anlatan spiker ağabeyim Abidin Aydoğdu yayın mikrofonunu vermemek için hemen yayını kestirmiş sonra da epey mücadele etmiş. Katıldığı bir programda söylemişti  “Tabi ben kara kuru, Sabri’yi mavi gözleri kurtardı…” J Yeri gelmişken bu anımın ortağa Abidin Aydoğdu ağabeyime de sevgi ve saygılarımı gönderiyorum

-Maç anlatması en keyifli stat?

SU: Anfield Road… Eski bir stat olduğu için hem sahaya yakındır hem de anlatım yeri tam ortadadır… Bilmem Liverpool’a gönül veren biri olmak, bu beğenide rol sahibi midir J
Aaaa.
Bitmiş…J
Hadi eyvallah …
MeS

4 yorum:

Yakup Sabri İNANKUR dedi ki...

Çok keyifli olmuş. İçten, samimi...

"Anadolu Takımları sadece kendi tarihleri için değil aynı zamanda Türk futbolu açısından da misyon sahibi durumundalar."

Bu cümleyi ayrıca sevdim.

Adsız dedi ki...

erdo naber. röportajın çok güzel olmuş. biraz önce bir haber okudum FB için çok evindim,gözünden kaçmış olabilir. http://www.maraton.com.tr/haberdetay.asp?Newsid=132711 adresinde haberi okuyabilirsin.belki sayfana eklersin

ygtylmz dedi ki...

Keyifli bir röportaj olmuş. Hem Murat sana hem de Sabri abiye teşekkürler.

Salih dedi ki...

Çok içten cevaplamış soruları. çok samimi.