"Bir Fenerbahçe-Galatasaray maçıydı...
Daha maçın ilk dakikalarında bir geri pasını kapan Kral Aykut, Fenerbahçe'yi galibiyete taşıdı. Bu golden çok kısa bir süre sonra Oğuz'dan nefis bir pas alan Aykut, kaleci Hayrettin'le karşı karşıya kaldı. Kendi güveninin, gol vuruşlarındaki isabet oranının üst düzeyde olduğu ve trendinin bir hayli yükseldiği günlerini yaşıyordu. Hani, şöyle küçücük bir hareketle boş kaleye topu yuvarlayacak gibi... tam da öyle yapacaktı ki, Tanju'nun koşarak kaleye sokulduğunu gördü. Golü atmaktan vazgeçti, Tanju'ya çıkardı pasını, Tanju da boş kaleye topu bırakıverdi.
Oysa, bir Fenerbahçeli futbolcu için Galatasaray'a gol atmaktan daha büyük bir haz yoktu, üstelik o sezon gol krallığın da Tanju'yla yarışıyordu Aykut ve sadece üç gol fazlasıyla Tanju'nun önünde yer alıyordu.. Dahası basına yansıdığı kadarıyla, Tanju hem Aykut, hem de Oğuz için ağır iddialarda bulunmuştu... Peki, bütün bunlara karşın, o kadar müsait durumdayken neden gol atmaktan vazgeçip de Tanju'ya o golü attırmıştı, sahi neden?
Çünkü kaleci Hayrettin'le karşı karşıya kaldığı ve Tanju'nun hızla kaleye sokulduğu anda, birden film şeridi gibi Tanju'nun yaşadıkları geçmişti gözlerinin önünden... Avrupa'da gümüş ayakkabı giymiş, Galatasaray'da gol kralı olmuş, ama Fenerbahçe'ye geldiğinden beri devamlı gol kaçıran, pozisyonları ezen bir Tanju. Özel yaşamıyla ilgili karşı karşıya kaldığı baskılar, hatta eskiye oranla kaybolmuş çabukluğu ve yaşadığı o zor günler... Hepsi, ama hepsi bir bir geçiverdi gözlerinin önünden.
"Düşene bir tekmede sen vur" demek yakışmazdı Aykut'a. Zaten o da yakıştıramadı kendisine. Varsın haksızlık yapılsın, varsın "grupçu" densin ona, ne olup olmadığını en iyi kendisi biliyordu. Ve en önemlisi biliyordu ki: Aykut sadece bir "topçu" değil ama iyi bir sporcuydu aynı zamanda...
Entelektüel boyutları sığ, hümanizma ve ayrıntıdan bihaber, kara bir kültürün ve üşüten bir mentalitenin ortak paydasını ifade eden "topçu milleti" nin arasında Aykut Kocaman gibilerini görmek beni sevindiriyor. Yarına dair ümidimi büyütüyor.
Birbirinin acısından haz alanların, narsist ve militarist bir haleti ruhiyenin köşelere tünediği bir ortamda Aykut gibilerini görmek yeninden inanmama, kanatlarıma tekrar kavuşmama yol açıyor, içimi sevince boğuyor!
Hoş Doğan Hızlan'ın dediği gibi "her sevinç kendi içinde biraz da hüzündür" ama olsun. Hayatın deymezliğini bir an olsun anımsamayan, cennete girmek kaygısıyla cami yapmayı, okul ve hastaneden daha fazla sevap belleyen ve ancak bir sürüye ait olmakla huzur bulan bir geleneğe karşın; "topçu milleti"nin içinden Aykut'ların çıkması sevindirir beni... Yarısı hüzünde olsa sevincin, her sevinç kendi içinde biraz hüzün taşısa da!
Ahmet Altan'ın deyimiyle; "generallerin karşısında eğdikleri başları kaldırıp bir an bile bir sabah vaktine bakmayan, mesleğinin saldırmak değil, öncelikle savunmak olduğunu bilmeyen, güçlülerin peşine takılan güçsüz gördüklerine hücum eden, oturdukları yerde yağ izleri bırakan gazeteciler..."in ve "Korkuyu bir geçim kaynağı yapan politikacılar..."ın şekillendirdiği, herkesin yüreğini bir yerlerde unuttuğunu, çok şeyin kirlendiği bir ortam da dahi "insan" kalabilmiş, duyarlılık, sevgi ve hümanizma kokan Aykut'ları görmek duygulandırıyor beni yarısı hüzün de olsa sevinçlerin."
1 yorum:
Adam dediğiniz kişi şike iddialarını, herkes yapıyor herkes cezalandırılmadan Fener cezalandırılamaz şeklinde savunmuştur. Evet suçlar daha kanıtlanmadı, ama böyle bir savunma olmaz. Şampiyonluğu ellerinden almaya çalışanların boğazında kalır demiş bir de hazret; şaibeli şampiyonluk olacaksa istemiyoruz diyememiş, adam olamamış adamlığın yanından zamanında şöylece bir geçmiştir.
Yorum Gönder