16 Nisan 2012 Pazartesi

Bir Pazar Günü


Evde hanımla birlikte edilen huzurlu bir kahvaltı ardından, öperek giyilen çubuklu forma ile Fenerbahçe’nin Kalesine yolculuk başladı. Dostlarla buluşulup, yürüyüş için beklemeye geçtik. Başta gözüme çok kalabalık gelmemesi nedeniyle ufak çaplı bir eleştiri yaptım fakat bunun yersiz olduğu yürüyüş başladıktan kısa bir süre sonra anladım. Stada kadar yapılan bu uzun yürüyüşte eski dostlarla selamlaştık ve deplasman anıları tazeledik. Üniversite yıllarımın büyük bir bölümünü Fenerbahçe’nin gasp ettiği gerçeği ile yüzleştim. İşin ilginç yanı, yeni yeni idrak edebiliyorum o zamanlar kazandığım dostlukların önemini ne yazık ki. Hayatımın en güzel günlerini geçirmişim o dönemde. Neyse duygusala bağlamanın anlamı yok :)

Totem nedeniyle iptal edilen Develi organizasyonu yerine her maç öncesi gittiğimiz mahalle kebapçımıza gittik. Kebapçıya oturmadan evvel gözümüze bir kalabalık ilişti. Yerimizden kalkıp baktığımızda gözler Şekip Mosturoğlu ve oğlu Batur’u gördü. Yanına gelen taraftarlarla resimler çektirip dertleşen o insanı gördüğümde ne yazık ki akla gelen ilk isim Aziz Yıldırım oluyor. Biraz hüzünlensek de, başkanımıza yapılan tezahüratlara eşlik eden Mosturoğlu, yaklaşık 20 dakika sonra oradan ayrılıp stadın yolunu tutuyor.

Gelelim maça.. Maç başlamadan evvel gerekli totemleri yaptım ve artık maçın başlama vuruşu bekliyorum. Fakat ne yazık ki, büyük bir talihsizlik sonucu boşalan makaranın kafasına düşmesi ile yerde kanlar içinde kalan Onur KARABUDAK kardeşimiz hastaneye kaldırdı. Bu kötü haberi maçtan sonra alsam da, ne yazık ki kendi adıma söyleyeceğim tek şey galibiyete sevinemememdir. Geçirdiği ameliyatın başarılı olması ve bilincinin açık oluşu en büyük tesellimizdir. Kendisine tekrar acil şifalar dilerim.

Hafta arası oynadığımız 120 dakikalık Kayserispor maçından sonra takımın yorgun olacağını yönünde söylemleri olanlara şiddetle karşı çıkmış ve bu maçın ne olursa olsun kazanılacağını savunmuştum. Nitekim dediğim gibi de oldu. Takımda en ufak bir yorgunluk belirtisi olmadan 90 dakika boyunca bunaltıcı bir baskı uygulandı. Sonucunda da kazanılan haklı bir galibiyet oldu.

Hayatım boyunca Fenerbahçe forması giyen hiçbir futbolcuyu eleştirmediğim gibi saha içerisinde de yanlış bir hareket yaptıktan sonra ıslıklayanları anlayamam. Bunun, benim için tarifi yok. Özellikle de bu sene. Herkes emin olsun ki, sahadaki o 11 futbolcu da maruz kaldıkları durumun psikolojik yaralarını taşıyorlar. Kimsenin, onların iyi niyetinden şüphesi olmaması kanaatindeyim.

Maçın yıldızına gelecek olursak, elbette ki Baroni diyeceğiz. Fakat kalesindeki 2 ciddi pozisyonu da başarıyla savuşturan Volkan, canla başla savunma yapan Bekir ve Yobo, sahaya neleri var neleri yok her şeyi koyan Gökhan ve Mehmet, her topu akıllıca kullanıp ileriye taşıyan Alex… Kısacası dün takımdaki herkes elinden gelen bütün özveriyi gösterdi. Fakat bunların en başında benim için Emre geliyor. Her topa müdahale etmeye çalışan, ilerde kalan arkadaşlarının kanatlarını kapatan, orta sahanın en çok savaşan adamıydı Emre dün.

Belki de Fenerbahçe’ye en çok gelmesini istediğim adamdı Emre Belözoğlu. Bu zamana kadar yaptığı bütün kötülükleri unutup dün akşama dönelim. Irkçılık… Öncelikle ülkemizde pek de rastlamadığımız ırkçılık..!! Hani Kürtlere, Ermenilere yapılmayan ırkçılık..!! Dün Emre kardeşimiz, anlık bir sinirle, kendisine edilen bir küfür karşısında siyahi rakibine “nigger” kelimesini kullandı. Koyu tenli birine kullanılan bu kelime, açıkça ırkçılığı temsil eder. Ne olursa olsun, Emre’nin bu kelimeyi kullanmaması gerekiyordu. Fakat maçtan sonra Zokora’nın yanına giderek özür dileyip, sarılması ve aynı şekilde Zokora’nın da teşekkür edercesine Emre’ye sarılması olayın tatlıya bağlandığını gösteriyordu ki, YANILMIŞIZ.

Futbol sahalarında görmek isteyeceğim son olaydır ırkçılıktır. Bunun hiçbir şekilde affı ya da telafisi yoktur. Fakat kim ne derse desin, dün gece yaşananların ırkçılığı değil de Fenerbahçe üzerinden Emre’ye bir linç kampanyası başlatılmasından başka bir şey ifade etmemektedir benim için. Olur da, Fenerbahçe Yönetimi bu olaylardan dolayı Emre’nin sözleşmesini feshederse yanlış yapar. Kısacası Emre’yi satmış olur. İsterseniz bir de, bu olayın Emre değil de başka bir futbolcumuzun başına geldiğini düşünelim. Acaba o zaman futbol ulemaları bu kadar gaddarca linç kampanyası başlatabilecek miydi, yoksa “bir yanlış yapmıştır, affedelim” mi diyeceklerdi. Lafı daha da fazla uzatıp, ülkemizde yaşanan ırkçılık mevzularına girmeye gerek. Ne hikmetse, özellikle de Galatasaraylılar bu olaya çok bozuldular. Anında Emre’yi futboldan men ettiler.! Acaba neden? Cevabı herkes çok iyi biliyor tabii ama dönüp de aynaya bakmaları zor geliyor liselilere. Bundan dolayı hiçbir Galatasaraylının samimiyetine güvenmiyorum.

Sözlerimi noktalarken, Emre’nin yaptığının çok büyük bir saygısızlık olduğunu yinelemekte fayda var. Fakat bunun cezası, kendisine karşı başlatılan bir linç kampanyası olarak değil, kurallar çerçevesinde olmalıdır.

İlk yazım olduğu için, bendeki yeri çok ayrı olan İslam Baba’dan bir alıntıyla bitirmek isterim yazımı.

“FENERBAHÇE büyüklüğü ne şampiyonluk büyüklüğü, ne kupa büyüklüğüdür. Onun büyüklüğü başka bir büyüklüktür işte, adı konamaz.”

NOT: Erdem kardeşime blogunda yazımı paylaşmayı kabul ettiği için çok teşekkür ederim. İlk kez bir blog yazısı yazdığım için, linç kampanyası başlatmamanızı rica ederim sevgili beyaz tenli dostlarım :)
Melih Eskinazi
16.04.2012

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Genel olarak aynı görüşteyim ancak basın toplantısında emre öyle söylemedigini belirtti..